Senaryo Nasıl Yazılır – 6

Gurbetten geldim, çok param var, başrol oynamak istiyorum.

Cebi para dolu bir gurbetçi yurda dönmüştür; ancak gençlik
hayalleri ölmemiştir, kendisini eskiden beri dövüş sanatlarında
gösterme arzusuyla yanıp tutuşmaktadır. Güzel kızları kurtarıp
kötü adamları patakladığı bir filmde başrol oynamak
istemektedir. Siz de çıkış yapmak isteyen bir senaristsiniz. Ne
yapardınız?

Bir sinema filminin çıkış noktasının sekiz saniyelik bir fikre indirgenebildiği takdirde ‘iyi’ olması, pek çok tartışmayı beraberinde getirebilir. Böyle bir tartışmada ileri sürülecek bütün fikirler gerçeği bir miktar yansıtacaktır. Sekiz (ya da otuz) saniye kuralının bir dayatma olmadığını, yazarın fikirlerini berraklaştırma açısından faydalı bir yöntem olduğunu belirtmekte fayda var. Yalın düşünebilmek büyük bir beceri. Çocukluktan çıkarken yalın düşünebilme yetimizi de yitiriyoruz. Büyüdükçe, bir şey düşünürken hesaba katmamız gereken çok sayıda çeldirici ortaya çıkıyor. Örneğin bir yazar bir fikri geliştirirken ‘acaba bu şekilde düşünürsem seyirci nasıl tepki verir’diye düşünmekten ya da ‘yapımcı ne der’ kaygılanmaktan kendisini alıkoyamaz ise, yazdıkları bütünüyle bundan etkilenir. Yine örneğin sosyal bir konuda bir tezi olan bir yaratıcı fikriniz varsa, bazı ciddi konulara dokunmak, bazılarına ise dokunmamak isteyebilirsiniz. Bunlara benzer pek çok çeldirici, öyküyü kurarken, hatta daha henüz yaratıcı fikir aşamasındayken bile, yazarın bocalamasına sebep olur. En güzeli, bütün çeldiricileri susturabilmektir. Yaratıcı fikri, sadelikten ve yalın olmaktan alıkoyan, yazarın kafa karışıklığıdır. Bir yazar hayatı sade okuyamıyor ve yaşayamıyorsa, hayatın gerçek çeldiricilerine karşı uyanık değilse, yeterince yalın fikirler de üretemez.

Hayatın çeldiricileri nelerdir?

Günlük hayatınızda nelerle uğraştığınıza bir bakın. Hangimiz, bir gün içerisinde doğanın, insanın, hayatın, tanrının, sanatın birbirleriyle ilişkileri üzerine kafa yorabiliyoruz? Ne kadar mümkün oluyor? Daha çok ulaşım, beslenme, politika, geçim derdi gibi, beynin daha ilkel dürtülerinin modern karşılıklarıyla cedelleşiyoruz. Kendimizi diğer bütün çeldiricilerden soyutlayıp en yalın halimizle, en son ne zaman baş başa kaldık? Üstelik modern insan, geçmişteki insanlara oranla çok daha karmaşık bir dünyada yaşıyor. Hayat geçmişe oranla çok daha ayrıntılı. Modern hayatın getirdiklerinden sadece biri; bir akıllı cep telefonunu kullanabilmek için, çok fazla ayrıntıyı öğrenmek gerekiyor. Bu ve benzeri pek çok şey, insan beyninin daha ciddi ve gerçek sorunlarla uğraşmaması için bir bahane oluyor. Ne yazık ki modern insan; ancak zorlu bir iç eğitimle hayatın gerçek değişkenleri hakkında düşünmeye başlayabilir. Yazarlık insana bu imkanı veren nadide mesleklerden biridir. Bir yazar, ister istemez insan, doğa ve tanrı üzerine kafa yormak zorundadır. Karakterleriniz nasıl davranmalı? Nasıl tepkiler vermeliler? Olaylar birbirini nasıl takip etmeli? Bu sorulara cevap verebilmek için hayatı, diğer insanlardan daha ayrıntılı okuyabilmek ve sadeleştirici bir zihne sahip olmak çok işe yarar. Sanayi toplumlarında yetişmiş sanatçıların eserlerine yansıyan depresyon, çoğu zaman sadeleştirici olmaktan çok karıştırıcı olmakta. Sanatın her alanındaki sansasyon düşkünlüğünün ve şaşırtıcı olma çabasının arkasında yatan dürtü bu olsa gerek. Oysa Binbir Gece Masalları’ndaki hayat çok basittir.

Anlat Şehrazat

Gözden kaçırmamak gerekir ki, basitlik ya da yalınlık, ilkellik demek değildir. Binbir Gece Masalları yalındır ama ilkel (primitif) değildir. Şehrazat’ın anlattığı her öykü, bilgelikle kuşatılmıştır.

Yeni öykü, hiç anlatılmamış öykü değildir. Yeni bir öykü, daha önce hiç olmadığı gibi anlatılmış bir öyküdür. Yazarlar yalın ve özgün bir içsel hayat yaşamalıdırlar ki yazdıkları da sade ve evrensel olsun.

Somutlaştıracak olursak, sırasıyla:

  1. Bir senaryo yazmak istiyorsunuz. Bu isteği eyleme dönüştürme kararının ciddi bir karar olduğunu bilmelisiniz. Yoksa siz de pek çokları gibi, iki üç sayfa yazılmış ama bitirilememiş senaryolar çöplüğünde yaşamaya başlarsınız.
  2. Kafanızdaki fikirleri gözden geçirerek henüz kalem oynatmadan önce, sezgilerinizle, içlerinden bir tanesini seçin.
  3. Seçtiğiniz fikri, en sade haliyle ifade etmeye çalışın.
  4. İstediğiniz sadelikte ya da etkileyicilikte ifade edemiyorsanız 2 numaralı maddeye geri dönebilirsiniz. Her şeyden önce kendiniz tatmin olana kadar iyi ve sade fikir üzerinde çalışmalısınız. Nihayet iyi ve sade bir fikre ulaştınız.
  5. Yakın çevrenizdeki güvendiğiniz kişilerle fikrinizi paylaşın. İyi bir fikir, doğru bir şekilde ifade edildiğinde kendini belli eder. Fikrinizi paylaştığınızda yakınlarınızın tepkilerini iyi gözlemleyin. ‘Fıkrasına gülünmeyen insan’ durumunda kaldıysanız sizi tekrar 2 numaralı maddeye alabiliriz. Bir önemli nokta: senaryoların telif hakkı vardır ama fikirlerin yoktur. Değerli fikirlerinizi mutlaka paylaşın, tepkiler önemlidir ama paylaştığınız kişilerin güvenilir olmalarına da dikkat edin.
  6. Fikrinizi sade bir şekilde ifade ettiniz, aldığınız tepkiler de olumlu… O halde bir sonraki aşamaya geçebilirsiniz. Olumlu geri dönüşler alamadıysanız o noktaya kadar kendinizi kandırıyor (gaza getiriyor) olma ihtimaliniz çok yüksek. Bir ihtimal daha var; fikriniz o kadar iyi ki, yakın çevrenize; duruma has bir körlük yaşattınız. Bazı aykırı fikirler çok çok iyiyse, ancak konunun uzmanları tarafından anlaşılabilirler. Kariyerinizin başında böyle fikirle var olmaya çalışmayın, çok çok iyi fikrinizin kıymetini bilecek uzmanlara ulaşmak zaman alır. Daha mütevazi iyi fikirlerle başlangıç yapın. (Yazarlar kendilerini pohpohlamayı çok sevdikleri için genellikle çok iyi ama aykırı bir fikirleri olduğu inancına, bu iddialı ve pırıltılı ihtimale dört elle sarılmayı tercih ederler. İyi bir yazar olmak demek, yazarın kendisini ve başka insanları iyi tanıması zorunluğu demektir. Günlük hayatta her fırsatta kendisini pohpohlayan insanlara ne gözle bakıyorsanız, yazdıklarını aşırı beğenen, başkalarının fikirlerine değer vermeyen yazara da aynı gözle bakabilirsiniz).

Bir kurmaca fikrini, artık buna sadece Yaratıcı Fikir diyeceğiz, ufak çaplı bir analize tabi tutalım. Bir yaratıcı fikir, iki türlü (ya da iki farklı görünüşü) olabilir:

A- LOGLINE: Daha çok olay ve karakterlerin sade bir şekilde tarif edildiği durum.
B- PREMISE (Önerme): Daha çok ana fikir gibi mesajı ya da öykünün-yazarın amacını temsil eden durum.

Asansördeki hayali muktedir yapımcı, genel olarak sadece Logline ile ilgilenir. Önermenizle ilgilenecek yapımcılar da olabilir, siz onları zaten bilirsiniz, onlar da niyetlerini hemen belli ederler.

İyi bir yaratıcı fikir;

  • Ana karakterinizin(*) durumunu ortaya koyar.
  • Ana karakterinizin yapacağı eylemleri açığa çıkarır
  • Hikayedeki zorluk ve karmaşayı açığa çıkartır
  • Doruk noktası(**) hakkında ipucu verir.
  • Ana karakterinizin potansiyel dönüşümüne dair ipucu verir.
  • Aşk, hırs, espri, tehlike, mücadele ve tatmin duygusunu hissettirir.
  • Filmin türünü belli eder. (komedi, romantik, polisiye, gerilim, gizem, suç vs.)

Bir yapımcıyla yüz yüze konuşuma fırsatınız olduğunda ona seyirciyle barışık bir film önermelisiniz. Yapımcılar genellikle gişe gelirlerini düşünürler. Ülkemizde seyirci için çekilmeyen filmlere de rastlayabiliyoruz. Film festivallerini hedefleyen yapımcılar olabileceği gibi kendilerine sosyal ya da politik bir statü kazanmayı hedefleyen yapımcılarla da karşılaşabilirsiniz. Tek atımlık yapımcılar da mevcut. Eğer film piyasasında tanıdıklarınız varsa benzeri hikayeler duymuşsunuzdur: Cebi para dolu bir gurbetçi yurda dönmüştür, gençlik hayalleri ölmemiştir, kendisini eskiden beri dövüş sanatlarında gösterme arzusuyla yanıp tutuşmaktadır, güzel kızları kurtarıp kötü adamları patakladığı bir filmde başrol oynamak istemektedir. Ya da sinema tutkusu olup birikmiş parası olan, işten de kendince ‘anlayan’ ilk filmiyle şan şöhret yakalamayı hayal eden ‘entelektüel’ yapımcılar… Bir filme para koyan insanlar en azından paralarını kaybetmemek isterler. Dolayısıyla film izlenebilecek bir film olmalıdır ki ‘bir şekilde’ satılsın ve para kazansın. Yapımcılar bu sebeple minimum risk ortamı yaratmaya çalışırlar. Denenmiş ve başarılı olmuş formüllerin tekrar tekrar karşımıza çıkması bundandır. Bol cinli, afişinde ağır, korku makyajlı kızların ölü gibi baktığı korku filmleri, aykırı maganda karakterleriyle seyirciyi gülmekten ‘yaran’ komedi filmleri, dizi film yıldızlarının birbirlerini bolca süzdükleri bol üçgenli, dörtgenli, çokgenli ‘romantik’ filmler bir süredir Türkiye’de iyi gişe yapıyor. Yapımcıların beklentileri genel olarak o günlerde popüler olan, para kazandıran yapımlara göre şekillenir. Denenmemişi denemek isteyen yapımcı bulmak kolay değildir. Yaratıcı fikrinizin çok iyi olması bütün bu dengeleri altüst edebilir. Ama hemen hayallere kapılmayın.

Yaratıcı fikriniz filmi izleyen seyircide nasıl bir duygu durumu bırakacağına dair ipucu vermelidir. 8 ila 30 saniye içinde ne kadar çok vaatte bulunmanız gerektiğini düşünecek olursak hiç de kolay bir iş değil! Ama mümkün. İyi fikirler var olmak isterler. Bir kere ortaya çıkınca da yayılırlar ve durdurulamazlar.

BAŞARILI YARATICI FİKİR (logline) ÖRNEKLERİ

  • Doğumundan itibaren yaşadığı her şeyin, her an TV’de canlı
    yayınlandığını bilmeyen bir insan, bir gün gerçeği öğrenir…
    (gizem-gerilim-komedi)
  • Ayrılmak isteyen iki sevgili, ilişkilerinden kalan anıları
    sildirebilecekleri bir klinikte anılarını temizlerken aşkı
    yeniden keşfeder. (romantik komedi)
  • Gelecekte, polis gücü bilimsel bir kehanet yöntemiyle
    henüz suç işlenmeden suçluları tutuklayabilme imkanına
    sahiptir. Bir gün kehanet; teşkilatın en iyi polisinin henüz
    işlemediği bir cinayetin faili olduğunu ilan eder.
    (bilimkurgu-gerilim)
  • Bir şekilde yalan söyleyemez hale gelen bir avukat.
    (dram-komedi)
  • Engelli kızının masrafları için ilk kez banka soymak
    isteyen şanssız ve sakar babanın rehineleri arasında hapisten
    yeni çıkmış azılı banka soyguncusu da vardır.
    (komedi-polisiye)
  • Karısından ayrılan bir aktör, çocuklarından uzak
    kalmamak için kendisini yaşlı, becerikli bir dadıya
    dönüştürür. (komedi-dram)
  • Fakir göçmen genç erkek ve birinci sınıfta yolculuk eden
    güzel kız aşık olurlar. Yolculuk yaptıkları geminin adı
    Titanik’tir. (dram-romantik)
  • Bir cinayetin iki görgü tanığı vardır. Ne var ki bu görgü
    tanıklarının biri kör diğeri sağırdır. (komedi)
  • Yüzme bilmeyen bir kanun adamı, ailesini ve yaşadığı sahil
    kasabasını korumak için dev bir köpekbalığını öldürmek
    zorundadır. (gerilim)
  • Ailesiyle tatile giderken evde yanlışlıkla mahsur kalan bir
    çocuk eve girip hırsızlık yapmak isteyen iki kişiyle bütün
    bir tatil boyunca amansız bir mücadeleye girişir. (komedi)
  • Roma’nın bilge imparatoru, kendisine varis olarak oğlunu
    değil de en yetenekli komutanını seçer. (tarihi-macera)
  • Orklar, troller ve binbir türlü kötülükle dolu fantastik bir
    dünyada kötülüğü yok edebilecek tek kişi
    yeme- içme
    eğlence dışında ilgi alanı olmayan genç hobbit Frodo’dur.
    (fantastik-macera)(***)

Harika fikrinizi; kısa sürede anlatmak için, asansörde karşılaşmak isteyebileceğiniz kişiler, hemen hemen bu şekilde görünüyorlar.

Antalya Film Festivali’nde karşılaştığınız muktedir yapımcıyla asansörde geçirdiğiniz 30 saniye içinde yukarıdaki fikirlerden bir tanesini ifade edebilmiş olduğunuzu hayal edin. Size ‘yarın kahvaltıda ne yapıyorsunuz, görüşelim mi?’ der mi? Olur mu, olur!

Hayallerine başkalarının da inanması ve aynı hayali görmesini isteyen yazar milletinin iki şeye çok ihtiyacı var: Sabır ve odaklanma.

(*) Ana karakter: Filminizin öyküsünü sürükleyen karakter. Kahraman. Esas oğlan (ya da esas kız). Protagonist.
(**) Doruk Noktası: Senaryo yazarlığında kullanılan teknik bir terimdir. Sonraki yazılarda üzerinde ayrıntılı bir şekilde duracağız.
(***) Bu yaratıcı fikirler bir yapımcıya bir asansörde(?!) sunulmuş olmalılar ki başarılı filmlere dönüştüklerini biliyoruz. Peki hangi filmler bunlar? Bulabildiyseniz cevaplarınızı yorum kısmına alalım 🙂

Bu yazı Senaryo Yazarlığı kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Senaryo Nasıl Yazılır – 6 için 5 cevap

  1. necat der ki:

    1-truman show
    2-eternal sunshine of spotless mind
    3-azınlık raporu
    4-yalancı yalancı
    5- ?
    6-müthiş dadı
    7-titanik
    8-jaws
    9-evde tek başına
    10-gladyatör
    11-yüzüklerin efendisi

    Bu arada yazılarınızı çok yararlı buluyorum. İyi ki yazıyorsunuz. Bir gün sinemacı olabilirsem. sizden ve yazılarınızdan bahsedeceğim.

  2. erman der ki:

    Merhaba Hocam
    Logline yazmak gerçekten çok zor. Örneğin aşağıdaki ikinci cümlenin Titanik faktörüne girip girmediğine nasıl emin olacağız? Mesela asansörde sizinle karşılaşıp bu fikri söylesek tepkiniz ne olurdu? Kahvaltıya çağırır mıydınız?
    “Orta halli bir genç, çok güzel ve varlıklı bir kıza aşık olur.
    İstemeye gittikleri gün içtiği tuzlu kahveyle zehirlenip aynı günü tekrar tekrar yaşamaya başlar.”

    Titanik faktörüne girip Ground Hog Day faktöründen çıkıyor demeyin, darılırız.

    • Gökhan der ki:

      Sizin yerinizde olsam asansör cümleme biraz daha çalışırdım. Zehirlenme olayıyla aynı günü tekrar tekrar yaşaması arasındaki ilişkiyi kuramazsanız aynen dediğiniz gibi ‘esinlenme’ izlenimi uyandıracaktır. Bu haliyle bile, eğer umutsuzca iyi bir senaryo arayan yapımcı isem, sinopsisinizi görmeyi isteyebilirdim. Yukarıda yazdığım bağlantıyı nasıl kurduğunuzu görebilmek için. Ama bence işinizi şansa bırakmayın, az lafla çok şey anlatabildiğiniz logline’lar üzerinde çalışmaya devam edin. Emek vermeye değer…

  3. Mustafa der ki:

    Kaleminize sağlık hocam çok açıklayıcı ve güzel bir yazı olmuş.

    Teşekkürler

  4. Zeynep der ki:

    Teşekkürler hocam ? emeğinize sağlık .Sinemacı olmak isteyen beyefendi gibi bende bir gün inşallah iyi bir senarist olmayı başırırsam teşekkür etmek için adresinizi istediğimi hayal ediyorum.Umarım yol alırım .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.