Bakın Aristo, Poetika‘sının başlangıcında ne diyor:
“O halde epos, tragedya, komedya, dithrambos şiiri, kitara sanatlarının büyük bir kısmı, bütün bunlar genel olarak taklittir.”
Son bir, bir buçuk yüzyıllık kıpırdanmaları saymazsak ve Batı sanat felsefesini derinden etkileyen tek bir kaynak ismi sayalım desek, bu herhalde Poetika olurdu. Aslında gerçekten de ilginç. Evrenin bilimsel metotlarla kavranışı üzerine Batı dünyasında çok kereler paradigma değişikliği yaşanmasına rağmen sanat felsefesi ve estetik kavrayış üzerine köklü değişimlere pek rastlamıyoruz. Bilimsel ve sanatsal kavrayışların yeryüzündeki sosyo-politik değişimlere göre değer kazanmasının sonucu mudur bilinmez, ciddiye alınacak bir bakış açısı olmasa da bu kavrayışlarda iyi ve kötü, doğru ve yanlışın vehmi, sanal bir ağırlığı var. Çin tiyatrosunu ilkel bulmak ya da afrika kabile dansçılarını Baryshnikov‘dan daha değersiz görmek, sadece sahibine ait bir cahillik aslında. Üstelik bu Baryshnikov(*) ya da Leonardo’yu değersizleştirmez de.. Aklını güç ve politikayla bozanların sesi her zaman çok çıkar. Doğulu ya da batılı farketmez, bir bilgeyi hafifçe gülümsetecek bir çığırtkanlıktır bu.
Şimdi şu soruyu soralım kendimize; gerçekten sanatsal ve estetik kavrayış tek bir temel kavrama indirgense, bizim de varacağımız yer Poetika, yani mimesis midir?
“The essence of all art is to have pleasure in giving pleasure.”
–Mikhail Baryshnikov
Bir yanıt yazın