İnsanlık iyiye doğru evrilmekte midir? Biyolojik evrimden bahsetmiyorum; örneğin yazılı kültür, sözel kültürden daha “moderndir”, peki daha iyi midir? Yazının icadıyla kayda geçirilen duygular sonraki nesillere aktarılır, tamam. Acaba bir insanlık deneyiminin yazılı olarak başkalarına ve ya sonraki kuşaklara aktarımı sırasında sözel aktarıma oranla bir şeyler de kaybediyor olabilir miyiz? Sözel aktarımın yazılı aktarıma göre üstün yanları var mıdır?
Mesele bilgiyi çoğaltmak ve başkalarına aktarmak ise evet, yazılı gelenek sözel geleneğe göre çok daha başarılıdır. Ne var ki mesele bilgiyi değil de duyguyu aktarmak ise yazılı geleneğin o kadar başarılı olmadığını düşünebiliriz. Bir öyküyü bir kitabın sayfalarında okumaktansa belki de çıtırdayarak yanan bir ateşin etrafında halka olmuş bir topluluk ile birlikte, bir öykü anlatıcısından dinlemek daha “başarılıdır”? Belki de sinema bu yüzden çok popüler bir sanattır. Sinema ile bilimsel tezler ortaya koyulmaz, daha çok duygular ve durumlar aktarılır. Ve belki de sinema geçmişimizden bugüne gelen ve kitlesel bilincimizde izleri olan sözel geleneğin bir benzeri olduğu için bu denli popülerdir? Kim Amazing Stories’in açılış jeneriğindeki dinleyicilerden biri olmak ya da Ewok’ların arasına karışıp C3po’nun anlattığı öyküyü dinlemek istemez?
Para üzerine kurulu ama içinde paranın olmadığı (yok olduğu) bir ekonomik sistem içinde yaşıyoruz. Artık para yerine bankaların elektronik kayıtlarındaki rakamlar ekonomimizin bel kemiğini oluşturuyor. Paranın kendisini görmeden alışveriş yapabiliyoruz. Para banknot formundayken aslında altın formundaki paranın yerini alan bir şey iken artık banknot da dolaşımdan kalkmak üzere. Artık dijital değerleri taşımamıza yarayan kartlarımız ve bilgisayar ekranındaki rakamlarımız var. Bu daha yeni tamam. Peki acaba, dijital ekonomi, ekonominin “ilkel” hali olan değiştokuş’tan daha mı iyi? Değiştokuşta ekonomiyi oluşturan tarafların karşılıklı rızaları ile şeylerin el değiştirmesi var. İhtiyaçlarımız şeylerden oluşuyor. Para, yani banknot, bir şey olarak ihtiyaç duyabileceğim bir şey değil. Banknotu yiyemem, vereceği ısı için yakmaya kalksam değmez, odun ondan daha değerli. Değiştokuşta şey olarak değerli bir şeyi, ihtiyacı olana vererek, ihtiyacım olan başka bir şeyi alıyorum. Ve hepsinden önemlisi ben de razıyım karşımdaki de. Karşılıklı bir anlaşma söz konusu… Modern ekonomi bu “ilkel” ekonomiden daha mı iyi oluyor yani? Belki de, modern olana ezbere “iyi” demeden önce, mülkiyet kavramı üzerinde biraz daha kafa yormalıyız.
Tekerlek icat edilince uzak mesafeleri daha kısa zamanda almaya başladık. Ardından buhar gücü, fosil yakıtlar derken jet motorlarına kadar geldik. Eskiden deve ya da atın üzerinde ya da rüzgara yelken açan dhowlarla Tanca’dan yola çıkıp Çin’e, Anadolu ve Kafkasya’ya seyahat eden kişi İbn Batuta oluyordu. Yani yolculuğun kendisi de bir hayat deneyimi idi. Seyyah dediğin adam büyük adamdı. Şimdi İbn Batuta’nın seyahat güzergahını modern araçlarla en fazla bir iki günde kat edebilirsiniz. Bu bir iki günden sonra olsa olsa yorgun olursunuz ve başınız ağrıyor olur. Yanınızdaki koltuktaki adam horluyor ya da ağzı kokuyorsa bırakın İbn Batuta gibi bilge bir seyyah olmayı sadece sinir olarak evinize dönüyor olabilirsiniz. Hangisi daha iyi? Deve, at ve dhow ile, hatta yaya olarak yolculuk yapmak mı yoksa terörist olduğumuzdan şüphelenen güvenlik görevlililerinin ardışık aramalarından geçerek bindiğimiz neredeyse süpersonik jetlerle mi?
İyi nedir?
Uzun bir hayata sahip olup bu hayatın büyük bir bölümünde sıkıntıdan patlamak mı, örneğin, hacca yürüyerek giderken inanılmaz maceralar yaşayan dedelerimiz gibi dolu dolu ama belki daha düşük bir yaş ortalamasıyla yaşamak mı? Eskiden sıradan bir hacı bile bildiğiniz Frodo gibi oturup yazılacak anılara sahip oluyordu. Şimdilerde sadece başımız ağrıyor. Beş kilometrelik yere bile otomobillerle gidip mesai bitiminde fitness salonlarında robotik makinelerin üzerinde tepiniyoruz. Bu durumda beş kilometrelik yere otomobille on dakikada gitmek, eskiye göre daha mı “iyi” olmuş oluyor yani?
Ezbere cevaplarımız varsa kafalarımızı formatlayanlara borçluyuz. Düşünmüyoruz, öğretileni tekrarlıyoruz.
Bir yanıt yazın